Türkiye’nin diplomasi gücü
Rusya Devlet Başkanı Putin, Ukrayna savaşında ateşkes ilan ettiğini açıkladı. Putin, Türkiye’nin barış için çok çabaladığını belirtti ve Ukrayna ile 15 Mayıs’ta İstanbul’da ön koşulsuz doğrudan görüşmelerin yeniden başlatılmasını önerdi.
Putin’in Türkiye’nin Rusya-Ukrayna müzakerelerinin düzenlenmesindeki rolüne dikkat çekmesi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşeceğini belirtmesi önemli. ABD Başkanı Trump ise ateşkesin barış yolunda çok önemli olduğunu ve bambaşka bir dünya inşa etmenin yolunu açacağını söyleyerek dolaylı olarak Türkiye’nin arabuluculuğuna destek verdi.
Geçen hafta Erdoğan-Trump telefon görüşmesini yorumlarken Trump’ın 24 saatte çözerim dediği Ukrayna-Rusya krizinde çıkmaza girdiğini ve Türkiye’den yardım istemiş olabileceğini söylemiştim ki son durum bunu doğrular nitelikte.
Bugün kutuplu sistem çok merkezli bir yapıya evrildi. Dünyada ekonomik, askeri ve siyasi merkezler ortaya çıktı. Bu yapıda bölgesel sorunların çözümünde bölgesel güçler küresel aktörler kadar ön plandalar.
Bu sistemsel değişimde sorunlu coğrafyaların kesişme noktasında yer alan Türkiye’nin, bölgesindeki etkinliğini daha da artırması kaçınılmazdı.
Türkiye soğuk savaş anlayışından çıktı
Türk dış politikasında değişimin önemli bir basamağı FETÖ terör örgütü tarafından, 15 Temmuz 2016 tarihinde yapılmaya çalışılan hain darbe girişimi oldu. ABD’nin darbe girişimindeki rolü ile AB’nin darbe girişimine yaklaşımı Batı’ya olan güvensiz yaklaşımın zirve yapmasına neden oldu. Bu yaklaşımlar Türkiye’nin geçte olsa “Soğuk Savaş” anlayışından çıkmasını sağladı.
Soğuk Savaş mantığından çıkmak Türk Dış Politikasının kendisini amasız/fakatsız göstermesini sağladı.
Bu anlayış değişimi süresince bazı dönemler hatalar yapılsa da çok yönlü bir dış politikanın uygulanmasının önünü açtı. Türkiye’yi “değerli yalnızlıktan” “çok yönlü diplomasiye” yönlendirdi. Doğru olanı buydu. Küreselliğin zirve yaptığı bir dünyada yalnız kalmak ya da diplomatik yalnızlığa kendini mahkûm etmek sistemde gücünüzün değer kaybetmesi anlamı taşır.
Diplomasiyle dengelemek
Suriye’de yeni oluşum üzerindeki etki ABD ve İsrail’in PYD/ YPG’ye olan desteğini dengeledi. Libya’daki Türk varlığı Yunanistan’ın yaratmaya çalıştığı birlikteliğin önüne geçti. Karabağ zaferinde Azerbaycan’a verilen siyasi ve askeri destek Türk devletleri üzerinde farklı bir Türkiye algısı yarattı.
Türkiye, Ukrayna-Rusya sorununda diplomasinin kesilmemesi sağladı. Bugün sorunun çözümü için Türkiye’ye biçilen rol Türkiye’nin kesmediği diplomasinin bir sonucudur. Türkiye, NATO üyesi olmasına rağmen Moskova ile diyaloğunu kesmeyerek bölgesel barışa katkı sundu. Türkiye’nin savunma sanayisinde yarattığı başarı askeri diplomasi gücünü perçinledi ve birçok ülkeyle savunma sanayi iş birlikleri geliştirmesine zemin hazırladı. Tüm bunların yanında Avrupa, Türkiye’siz bir Avrupa güvenliğinin olmayacağı konusunda ortak fikirlere sahip.
Bu noktada yürütülmesi gereken diplomasi Türkiye’nin ancak Avrupa Birliği üyeliğiyle Avrupa savunma mimarisi içerisinde yer alması gerektiği üzerine olmalı. Türkiye’nin diplomatik gücü, krizlerin çözümündeki arabuluculuk kabiliyetiyle perçinlenmiştir. Türkiye, son yıllarda uyguladığı çok yönlü diplomasiyle yalnızca bölgesel değil küresel düzeyde de dikkat çeken bir aktördür. Küresel çalkantıların yarattığı sorunlar ve birçok yakın coğrafyada jeopolitik gerilimler devam ederken, Türkiye’nin bu diplomasi stratejisini sürdürülebilir kılması elzemdir. Keza Türkiye’nin diplomatik mirası, yalnızca geçmişin bir yansıması değil, geleceğin de inşasına ışık tutan bir kılavuz niteliğindedir.
Son bir söz de dış politikaya bakış açılarıyla ilgili. Günümüzde iç ve dış politikanın fazlasıyla iç içe geçtiği düşünülebilir. Bu durum dış politikanın gücünün iç politikada kullanma isteğinin bir yansımasıdır. Bundan uzak olmak çok daha bütünsel bir dış politika tavrı ortaya çıkaracaktır.
Yeni dünya düzeninde yerinde sayana yer olmayacak….