Kıbrıs’ta fes taktırmak!

Prof. Dr. Ragıp Kutay KARACA
Prof. Dr. Ragıp Kutay KARACA DIŞ POLİTİKANALİZ [email protected]

Ailenin bir ayağı Ku­zey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde. Bu du­rum 1994 yılından be­ri yılda en az bir kez gü­zel KKTC’yi ziyaret etme şansını bizlere sunuyor. Bu seferki ziyaret nişan nedeniyleydi. Kıbrıs’ta karşılaştığımız tanıdık­ların neredeyse hepsi Türk Cumhuriyetleri’nin Rum Kesimini tüm Kıbrıs’ın tek tem­silcisi olarak tanımalarını sor­du. “Satıldık be kardeş” diye tep­ki verenlere uluslararası ilişkile­rin doğasından bahsetsek de ikna edebildik mi? emin değilim.

Tam rahatladık derken Hakkâri Yüksekova Belediyesi Kıbrıs Şe­hidi Cengiz Topel’in ismini taşı­yan caddeden ismini kaldırdı ha­beriyle karşılaştık. Kıbrıs mese­lesinin en önemli simgelerinden Şehit Cengiz Topel’in ismini sil­meye çalışmak provokasyondan başka bir şey değil. Sırrı Süreyya Önder’in isminin verileceği baş­ka bir cadde yok muydu? Şehidi­ne sahip çıkmak bir milletin vaz­geçilmezi, devleti yönetenlerin ise milletine karşı mesuliyetidir.

Kıbrıs ziyaretimizi mi bekledi­niz diye düşünürken sosyal med­yada Cumhurbaşkanı Denktaş’ın eski danışmanı, Başbakanlık eski özel kalem müdürü, Dışişleri Ba­kanlığı Tanıtma Dairesi eski mü­dürü, gazeteci, yazar ve tarihçi Sabahattin İsmail’in bir paylaşı­mına denk geldim. Sabahattin İs­mail’in Kıbrıs konusundaki pay­laşımları önemli.

Güney Kıbrıs’ta ana düşüncenin dışa vurumu

İsmail, Güney Kıbrıs’ta sözde “Türk işgaline ve iki devletli çö­züm ile federasyona karşı müca­dele etmek için” “Devrimci Halk Direniş Örgütü” adlı EOKA ben­zeri yeni bir terör örgütü kurul­duğunu belirtmiş. Türk basınında çok fazla yer bulmadı. Bahse geçen oluşum 2018 yılında kurulmuş. Simgesi Yunan isyanının simge­leri olan “ateş ve balta”. Rumlar bu tip haberlerden rahatsızlık du­yuyorlar ve bu tip haberleri Tür­kiye’nin onlara karşı propaganda için çıkardığını iddia ediyorlar.

İsmail, Güney Kıbrıs’ta fede­rasyon ve iki devletli çözüm kar­şıtı “Kurtuluş 2025-Partiler Üs­tü Toplumsal ve Siyasi Hareket” isimli yeni bir siyasi hareket ku­rulduğunu da anlatmış.

Rum basını, avukat Panos Io­annidis ve gazeteci Savvas La­kovidis’in geçici koordinatörler olarak 7 Mayıs 2025’te hareketi kurmaya ve etkinleştirmeye ka­rar verdiklerini yazıyor. Hareke­tin amacı, Kıbrıs›ın Türk işga­linden kurtarılması ve AB üyesi Kıbrıs Cumhuriyeti›nin her yasal vatandaşı için tüm insan hakları­nın ve temel özgürlüklerin yeni­den kazanılması ve savunulması adına yoğun ve metodik bir siyasi çaba ve kolektif seferberlik gös­terilmesi olarak açıklanmış.

Rum basınına göre hareketin hedefi, sözde Kıbrıs Cumhuriye­ti’nin, iki bölgeli iki toplumlu fe­derasyon aracılığıyla dağıtılma­sını engellemek ve Kuzeyin Türk­leştirilmesine karşı mücadele etmekmiş. Hareketin bildirisin­de Türkiye’nin çözüm istemedi­ğine, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin da­ğılmasını, Kıbrıs’ın kontrol al­tına alınmasını ve taleplerine boyun eğilmesini istediğine dem vuruyor. Bu nedenlerle, Türki­ye’ye yanıt verebilmek için Yuna­nistan’ın bir strateji değişikliği­ne olan ihtiyacından bahsediyor.

Açıklamada komik olan ise Rum halkının Avrupa’nın de­mokratik, hukuk düzeninde öz­gürce yaşamak mı, yoksa Türk hi­mayesinde fes takmak mı istedi­ğine karar vermesi vurgusu.

Biz fes taktırmak istemiyoruz

1950’lerin başında başlayan Kıbrıs sorununda barışın istikrarı, 1974 Kıbrıs Barış Harekatıyla sağ­landı. Sonraki süreçte birçok gö­rüşme, birçok değişen strateji, de­ğişen farklı ideolojiye sahip lider­ler birçok farklı arabulucular oldu.

İşin boyutu AB’nin 2004 yılın­da kendi yazdığı Annan Planına “hayır” diyen Rum kesimini ada­nın tümünün temsilcisi olarak içine almasıyla değişti. AB, bu hamlesiyle, Kıbrıs Türk tarafını siyasi bir aktör olarak görmediği­ni ilan etmiş oldu. Bu durum so­runu daha da işin içerisinden çı­kılmaz hale getirdi.

Rum siyasi hareketi gibi biz de Kıbrıs Cumhuriyeti’nin, iki böl­geli iki toplumlu federasyon ol­masını istemiyoruz. Aslında fe­derasyona destek verenler bile, iki toplumlu, iki bölgeli bir fede­rasyonla hiçbir şey başarılama­yacağını biliyorlar.

Bu söylemin devam ettirilme­sinin nedeni yerine başka bir şey koyamamaları. Keza ilk devlet olan Kıbrıs Cumhuriyeti federal bir devletti. Üç yıl dayandı. As­lında 1963’te biten iki toplumlu, iki kesimli, siyasi eşitliğe dayalı ve iki kuruculu federal bir çözüm 1968’den beri bir BM stratejisi olarak karşımıza çıktı. Sıfır ile çar­pımdan başka bir sonuç vermedi.

O gün de Rumlarla hiçbir ortak noktamız yoktu bugün de yok. Ke­za yukarıdaki Rum girişimleri­nin amacına bakıldığında 1960’ın benzeri bir şekilde Rum tarafı­nın iktidarı paylaşmak istemedi­ği aşikâr. Burada haksızda değiller çünkü AB üyeliğiyle Kıbrıs’ın tek temsilcisi ve tek sahibi ilan edil­diler. Masada ellerini güçlü görü­yorlar. Taviz kelimesini sözlükten çıkarmış durumdalar.

Ortaçağ’dan gelen bir Yunan başlığı olduğunu bilsek de biz yi­ne de fes takmalarını! İstemiyo­ruz. ‘İki devletli’ bir adadan ya­nayız. 1983’ten beri Ada’nın ku­zeyinde işleyen bir devlet var. Bu devlet ambargo altında 38 yıldır ayakta. Bu devletin siyasi irade­si, siyasi sistemi, meclisi, karar verme yetisi var. Ama en önem­lisi kendisini KKTC’li kabul eden ve bu siyasi gerçekliği yaşayan ve yaşatan vatandaşları var.

Bugün Doğu Akdeniz’de den­gelerin istikrarı için iki devletli bir Kıbrıs çözümüne ve Kıbrıs’ta güçlendirilmiş Türk varlığına ih­tiyaç var. Bu noktada BM tarafın­dan federal bir Kıbrıs için yapıla­cak görüşmelerin anlamı olma­dığını halklarımıza net şekilde anlatırken iki devletli çözümün amaçlarını onların sahipleneceği şekilde ifade etmeliyiz.

Bu birlikteliği içeride sağlaya­maz isek dünyaya “ayrı devletler” olduğumuzu nasıl anlatacağız?

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Orta Koridor’un önemi 19 Nisan 2025