Ödemeler dengesi: Türkiye’nin paradoksu

Şevket SAYILGAN / Ekonomist
Şevket SAYILGAN / Ekonomist [email protected]

Ödemeneler dengesi bir ekonomi için ne­den önemlidir.

Ödemeler dengesi, bir ülkenin belirli bir dönem­de dış dünya ile yaptığı tüm ekonomik işlemlerin (mal ve hizmet ticareti, ya­tırım hareketleri, finansal transferler) kaydını tutar.

Başlıca bölümleri:

Cari işlemler hesabı (mal, hizmet, gelir ve cari transferler),

Sermaye ve finans hesabı (doğrudan yatırımlar, portföy yatırımları, borç­lanmalar),

Rezerv varlıklar (Merkez Bankası döviz rezervlerindeki değişim).

Ekonomik açıdan etkileri

1-Döviz kuru ve para politikası üzerindeki etkisi:

Cari açık, döviz talebini artırır, bu da TL’nin değer kaybetmesine yol açar.

Merkez Bankası, döviz arzını ar­tırmak için rezerv satar ya da faizleri yükseltir; bu da enflasyonu ve büyü­meyi etkiler.

2-Kırılganlık ve dış finansman riski:

Sürekli cari açık, ülkenin dış finans­mana bağımlı olduğunu gösterir.

Türkiye gibi gelişmekte olan ülke­lerde bu açık genellikle kısa vadeli ser­maye girişiyle finanse edilir; bu da fi­nansal kriz riskini artırır.

2018 Türkiye krizi ve 1997 Asya Krizi örneklerinde olduğu gibi, öde­meler dengesi krizi ani kur şoklarına ve durgunluğa yol açabilir.

3-Büyüme modeli üzerinde reh­ber rolü:

Ödemeler dengesi, bir ülkenin bü­yüme stratejilerinin dışa bağımlı mı yoksa sürdürülebilir mi olduğunu gös­terir.

Örneğin, yatırım malları ithalatına dayalı büyüme modeli uzun vadede ca­ri açığı artırır; ihracat odaklı büyüme ise daha dengelidir.

Siyasal etkileri

1-Politik istikrar ve seçmen dav­ranışı:

Döviz kuru artışı, enflasyonu tetik­lediğinde halkın satın alma gücü dü­şer, bu da iktidar partileri açısından seçim maliyeti doğurur.

Türkiye’de 2021 sonrası kur şokla­rı ve hayat pahalılığı, siyasi gerilimleri artırmış, ekonomik gündem siyasetin merkezine yerleşmiştir.

2-Uluslararası ilişkiler ve diplo­matik denge:

Cari açık yüksekse, ülke yabancı sermayeye muhtaç hale gelir; bu da dış politikada bağımlılık ilişkilerini de­rinleştirebilir.

Örneğin, Körfez sermayesinin Tür­kiye›ye yönelik swap ve yatırım anlaş­maları, dış ilişkilerde ekonomik moti­vasyonların öne çıktığını göstermiştir.

3-Ekonomik milliyetçilik ve po­pülizm:

Ödemeler dengesindeki bozulmalar, korumacı ticaret politikalarını tetikle­yebilir (örneğin: ithalat vergileri, yerli üretim kampanyaları).

Bu da iç politikada milliyetçi, popü­list söylemlerin yükselmesine neden olabilir.

Ekonomi-siyaset etkileşiminde ödemeler dengesinin anahtarı

Ödemeler dengesi; sadece bir eko­nomik istatistik değil, bir ülkenin eko­nomik sağlığının, dış dünyayla ilişkile­rinin ve siyasi istikrarının aynasıdır. Bu denge bozulduğunda; kur krizi, ser­maye çıkışı, dış baskılar ve iç siyasi ge­rilimler zincirleme etkiler yaratabilir.

13 Mayıs 2025 verilerine göre güncel durum:

TCMB’nin yayımladığı Mart 2025 dönemine ait ödemeler dengesi veri­lerine göre:

Cari işlemler açığı Marta 2025 de 4 milyar 87 milyon dolar,

Enerji ve altın hariç cari fazla 1 mil­yar 471 milyon dolar,

Dış ticaret açığı (ödemeler dengesi tanımlı) 4 milyar 840 milyon dolar,

Hizmet gelirleri net fazlası 2 milyar 672 milyon dolar (seyahat gelirleri: 2,2 milyar dolar),

Portföy yatırımlarında çıkış 3 mil­yar 551 milyon dolar,

Resmi rezerv azalışı 15,1 milyar do­lar olarak gerçekleşmiştir.

Yıllıklandırılmış cari açık ise 12,6 milyar dolar seviyesine kadar gerile­miştir.

Tarihsel süreç: Türkiye’nin cari açıkla imtihanı

2000’li yılların başından bu yana Türkiye’nin cari açığı, büyüme-kom­pozisyon ilişkisi içinde dikkat çekici bir patika izlemiştir:

2001 sonrası yapısal reformlar ve dalgalı kur rejimi, kısa vadeli bir iyi­leşme sağladı.

2003–2013 dönemi, sıcak pa­ra ve kredi genişlemesine dayalı bü­yüme ile kronik cari açık yılları ol­du (2011’de GSYH’nin %9,7’si kadar açık).

2018 kur şoku, ithalatın daralma­sıyla cari açığı sınırladı; ancak bu da­ralma ekonomik durgunluk pahasına gerçekleşti.

2020–2022, pandemi ve enerji fi­yatlarındaki artış nedeniyle açık tek­rar yükseldi.

Cari açığın yapısal niteliğine bir bakış

Türkiye’nin cari açık sorunu yal­nızca dönemsel değil, aynı zaman­da yapısal bir karakter taşımaktadır. Aşağıdaki başlıklar bu durumu daha iyi açıklamaktadır:

a) İthalat bağımlı sanayi yapısı:

Türkiye’nin imalat sanayi üretimi büyük ölçüde ithal girdiye dayalıdır. Teknoloji yoğunluğu düşük üretim yapısı, dışa bağımlı yatırım malları ve enerji girdileriyle birleşince, her üre­tim artışı ithalatı da artırmaktadır. Bu yapı, “ihracat yaptıkça cari açık büyü­yor” çelişkisini doğurur.

b) Dış kaynakla büyüme modeli

2003–2013 arası büyümenin %70’inden fazlası dış borçlanma ve sıcak para girişiyle finanse edildi. Bu durum, düşük tasarruf oranı (%25’in altında) ile birleşince kırılganlıkları artırdı.

c) Turizm ve hizmet fazlasına aşırı yüklenme

13 Mayıs verilerinde hizmet gelir­lerinin cari dengeye katkısı belirgin­dir. Ancak bu fazlalık, yüksek döviz rezervleri yerine rezerv azalışı ile fi­nanse ediliyor. Ayrıca turizme dayalı fazla, jeopolitik risklere ve dönemsel şoklara fazlasıyla açıktır.

2025 Verilerine yönelik eleştiriler ve zayıf noktalar

a) Portföy çıkışları ve kırılgan fi­nansman

Mart 2025’te 3,5 milyar dolar port­föy çıkışı ve 15,1 milyar dolarlık re­zerv düşüşü, cari açık düşerken bile ülkeye güvenin azaldığını gösteriyor. Cari fazla değil, rezerv azaltılmasıy­la finansman, sağlıksız bir dış denge göstergesidir.

b) Doğrudan yatırım eksikliği

Yalnızca 338 milyon dolar doğ­rudan yatırım girişi olması, Türki­ye’nin uzun vadeli sermaye çekmekte zorlandığını kanıtlıyor. Yüksek CDS primleri, hukuk sistemi sorunları ve sık değişen ekonomi politikaları yatı­rımcıyı uzaklaştırıyor.

c) Altın ve enerji hariç fazla iyimserliği

Altın ve enerji hariç bakıldığında cari fazla olduğu görülüyor; ancak bu veri, dışa bağımlı yapıyı gizlemekte­dir. Türkiye bu iki kalemde neredeyse tamamen ithalata bağımlı olduğu için, gerçek dış denge analizi bu kalemlerle yapılmalıdır.

Politikalar ve geleceğe yönelik öneriler

Cari denge sorununu yalnızca faiz ve kur politikalarıyla değil, ekonomik dö­nüşüm stratejisiyle çözmek mümkün­dür. Önerilen bazı yapısal politikalar:

İthal girdiye dayalı üretimin azaltıl­ması, yerli ara malı üretiminin teşvik edilmesi, İhracat ve katmadeğerli yük­sek teknoloji temelli büyüme,

Enerji arz güvenliği: Nükleer, ye­nilenebilir ve doğal gaz çeşitlendirme­si yatırımları,

Doğrudan yatırımı çekecek hukuki reformlarının yatarım ortamını güç­lendirmesi,

İleri teknoloji ihracatını artırıcı Ar- Ge ve eğitim politikaları.

İyi yönetişim (kamusal şeffaflık, ön­görülebilir yönetim anlayışı) gibi un­surlar, hem ödemeler dengesini iyileş­tirir hem de siyasi riskleri azaltır.

Genel değerlendirme

Ödemeler dengesi; sadece bir eko­nomik istatistik değil, bir ülkenin eko­nomik sağlığının, dış dünyayla ilişkile­rinin ve siyasi istikrarının aynasıdır. Bu denge bozulduğunda; kur krizi, ser­maye çıkışı, dış baskılar ve iç siyasi ge­rilimler zincirleme etkiler yaratabilir.

Mart 2025 itibarıyla açıklanan ca­ri açık verileri, yıllık bazda gerilemeyi gösterse de finansman kalitesi ve ya­pısal zayıflıklar sürdüğü sürece bu iyi­leşmenin kalıcı olması zordur. 13 Ma­yıs 2025 verileri, bir düzeltme sinyali değil, kırılgan bir dengede yürüyüşün işaretidir

Son sözler: “Aldatılmanın iki yolu vardır; biri doğru olmayana inanmak­tır, diğeri doğru olana inanmayı red­detmektir” Soren Kierkegaard

“Cevizin Kabuğunu kırıp özüne in­meyen, Cevizin hepsini kabuk zanne­der” İmam Gazali

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar