Sürdürülebilirlik çağında denetimin rolü: ÇSY ve şeffaflık odaklı yaklaşımlar
Murat GÜNAYDIN
Çağın gerektirdikleri ve paydaşların değişen beklentileri paralelinde, kurumların gündemlerinde artık en öncelikli konulardan biri haline gelen sürdürülebilirlik, kimi zaman bağlamından koparılarak yalnızca bir reklam veya pazarlama aracı olarak algılanabiliyor. Bu durum, kavramın ilk ortaya atıldığı günden bu yana sürdürülebilirliğin en büyük ikilemlerinden biri oldu. Kurumlar bir yandan iyi yaptıkları konuları paydaşlarına en iyi şekilde anlatabilmek isterken diğer taraftan, bunun bir imaj çalışması olmamasına da dikkat etmek zorunda kaldılar. Bu tabii ki gerekli ve yerinde bir endişe. Kötü örneklerin çokça olduğu, yapılan pek çok negatif aktivitenin, sadece alınan tek bir pozitif aksiyonla gölgelenerek (bilinen tabirle ‘greenwashing’ veya ‘pinkwashing’ gibi yaklaşımlarla) gözlerden uzak tutulmaya çalışıldığı bolca örnek mevcut. Kurumlar buna dikkat ederek adım atmanın daha doğru bir yol olduğunun artık farkına varmış durumdalar; çünkü paydaşlar artık daha bilinçli, beklentileri çok daha açık ve net: Şeffaflık!
Bu beklentilerden hareketle de en doğru ve şeffaf biçimde paylaşılan bilginin gerekli kontrollerden ve bağımsız değerlendirmelerden başarıyla geçtiğini bilmemiz gerekiyor. Burada da gerek iç gerekse de dış denetim çok önemli bir rol üstleniyor. İç ve dış regülasyonların kendilerine yarattığı hareket alanı içerisinde, paydaş beklentilerinin karşılanmasına fayda sağlayacak çalışmaları gerçekleştiriyorlar.
Bilginin kalitesi ve güvenirliği artıyor
İç denetim ve dış denetim mekanizmaları, şeffaflığı artıran farklı rolleri itibarıyla, bağımsız hareket eden ve hem iç hem de dış paydaşlarla paylaşılan bilgilerin güvenirliğini artıran mekanizmalar. Bu mekanizmalar ne kadar iyi çalışırsa, bilginin kalitesi ve güvenirliği o derecede artıyor, bunu net olarak söyleyebiliriz.
Dış denetimin, genel olarak üstlendiği rol itibarıyla, paydaşlara ulaştırılan finansal sonuçların doğruluğu kapsamında yaptığı çalışmalarda, artık sürdürülebilirlik özelindeki içerikleri gözden geçirmesi; bu konular kapsamında belirlenmiş olan risk ve fırsatların kuruma yaratabileceği finansal etkileri de değerlendirmesi gerekecek. Bu bakımdan, denetçilerin sürdürülebilirlik alanına daha aşina bir hale gelecek şekilde eğitim ve sertifikasyon süreçlerinden geçmeleri beklenecek. Donanımlı denetçiler tarafından yerine getirilecek olan denetim prosedürleri, sürdürülebilirlikle ilgili bilgileri de içerecek şekilde ortaya çıkacak raporların şeffaflığını ve güvenirliğini daha üst seviyelere çıkartacaktır.
İç denetim perspektifinden baktığımız zaman ise; yönetişimin en önemli organlarından olan bu fonksiyon, doğrudan yönetim kuruluna bağlı olarak görev yaptığı için ve bu nedenle icraya yönelik herhangi bir aksiyonda (birtakım danışmanlık rollerini dışarıda bırakarak ifade ediyorum), icranın yerine getirdiği görevlerin yönetimin istediği ve kurallarını koyduğu, yönetim kurulunun da sınırlarını çizdiği çerçevede ilerlediğinin makul güvencesini vermekte. Bu yaklaşım, sonuç olarak, paydaşlara sağlanan bilginin doğru kanallardan ve etkin bir şekilde işleyen iç kontrol mekanizmalarından geçerek oluştuğunu paydaşlara makul seviyede güvence altına almakta.
İç denetim geride kalmamalı
Deloitte’un 2023 yılında yayımlanan İç Denetimin Sürdürülebilirlik Raporlamasındaki Rolü( ) çalışmasında belirtilen başlıklara ve iç denetim ekiplerinin radarında olması gereken konulara, bu kapsamda bakmanın faydalı olacağını düşünüyorum:
* Sürdürülebilirlik konusu hız kaybetmeden kurumların hayatına dahil olurken iç denetim de bunun gerisinde kalmamalı; uyum sağlayacak ve kapasite geliştirecek önlemleri almalıdır.
* İç denetçiler; çevre, sosyal ve yönetişim (ÇSY) risklerinin kurumun iş yapış şeklini ve çalışma şekillerini etkileyeceğinin, ÇSY alanında alınan/alınmayan aksiyonların kurumun finansal sonuçlarını etkileyeceğinin farkına varmalılar.
* İç denetim ekipleri, finansal tablolara etki edebilecek düzeydeki ÇSY risklerini anlamalı, önemlilik derecesi yüksek bir konunun doğru bir şekilde raporlara konu edilmemesinin ortaya çıkartabileceği sonuçları analiz etmeli ve finansal tablolara yansıyan sonuçları değerlendirmeliler.
Bunları geniş bir perspektif içerisinde ele alırken iç denetimlerin hangi şekilde yapılacağı konusuna da bakılması gerekecektir. Denetim programları içerisinde; konuya ilişkin politika ve prosedürlerin gözden geçirilmesi, sürdürülebilirlik konusunu kapsayabilecek bir yönetişim mekanizmasının varlığı ve etkinliğinin kontrol edilmesi, belirlenmiş olan risk iştahını da düşünerek mevcuttaki sürdürülebilirlik yaklaşımlarının analiz edilmesi, konuya yönelik regülasyonların kurum içi uygulamalarının takip edilmesi ve iç denetim planlarının/programlarının bu kapsamda oluşturulması önemli ve aynı zamanda gerekli olacaktır.
İç kontrol sistemlerine işlerlik sağlamak ve aynı zamanda söz konusu faaliyetlerin gözden geçirilmesi için iç denetim ekiplerine iyi bir dayanak sağlayan COSO Çerçevesinin beklentilerini karşılayacak şekilde bir yaklaşımı oluşturmanın da şeffaflığı artıracağını söylemek mümkün.
En tepedeki risklerden biri
Yine Deloitte tarafından 2023 yılında yayımlanan bir diğer çalışma olan İç Denetimin Sürdürülebilirlikteki Rolü( ) çalışmasında da daha genel çerçeveden bakarak aşağıdakileri iletebiliriz:
* İklim değişikliği konusu artık kurumların ajandasında en tepede olan risklerden biridir.
* Önde gelen kurumların büyük bir çoğunluğu sürdürülebilirlik sonuçlarını paydaşlarının görüşüne sunmaktadır.
* Şirket liderlerinin önemli bir kısmı greenwashing’in ciddiyetinin farkındadırlar.
İç denetim ekipleri neleri önceliklendirmeli?
* Kendilerini, ÇSY konularına daha yatkın hale getirmeliler. Standartları ve kurumlardan olan beklentileri net olarak belirlemeliler.
* Yapılan raporlamalara esas teşkil eden içeriklerin ve metriklerin oluşturulma süreçlerini anlamalı ve bu süreçlerdeki iç kontrollerin durumunu gözden geçirmeliler.
* Kurumun sürdürülebilirlikle ilgili yol haritasını öğrenmeli, bunu destekleyen inisiyatifleri, süreçleri ve sistemlerle aşinalığını artırmalılar.
* Benzer kurum uygulamalarını inceleyerek kendi kurumları için risk ve fırsat analizleri yapmalıdırlar.
* Hedef belirleme, takip etme, değişiklik ve raporlama gibi süreçlerde şeffaflığı artırabilecek önerileri oluşturmaya gayret etmeliler.
Sonuç olarak, paydaşlara sağlanan bilginin en doğru ve şeffaf bir biçimde ulaştırılması bakımından denetimin sağlayacağı faydanın büyük olduğunu söylemek gerekir. Bu süreçlerde iç ve dış denetim faaliyetlerinin koordineli olarak çalışması, çifte efor oluşturmadan, sürdürülebilirlik kapsamında kurumlardan beklenen bilgi paylaşımlarının en doğru ve hesap verebilirliğe de hizmet edecek şekilde hareket etmesi beklenmelidir.