Yeniden inşanın başkenti: Kahramanmaraş
Doğal güzellikleri, tarihi ve kültürel mirasıyla Anadolu’nun en eski medeniyetlerine ev sahipliği yapan Kahramanmaraş, 6 Şubat depreminin ardından yaralarını hızla sarıyor. Zengin yemek kültürü ve yeniden can bulan çarşılarıyla, konuklarına unutamayacakları bir deneyim vadediyor.

Sevilay ÇOBAN
Binlerce yıldır dünyanın en önemli medeniyetlerine ev sahipliği yapan Anadolu coğrafyası, kültürel, sanatsal, tarihsel ve gastronomi mirasını nesillere aktarmaya devam ederken, sahip olduğu zenginlikler bugün bile görenleri kendine hayran bırakıyor.
Bu mirasın değerini ortaya çıkarmak ve geçmişle gelecek arasındaki köprüyü sağlamlaştırmak için atılan her adım daha kıymetli hale geliyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı da şehirlerin tanıtımı adına farklı etkinlikler ve festivaller düzenliyor. Bu kapsamda bakanlığın; Kahramanmaraş Valiliği ve İl Kültür Müdürlüğü’nün desteğiyle iç turizmde destinasyon çeşitliliğini artırmak hedefiyle başlattığı şehir tanıtımları turuna bir grup gazeteci olarak davet edildik.
Kahramanmaraş, acıyla hatırladığımız 6 Şubat depremlerinin merkezinde yıkımın en yoğun yaşandığı 11 şehirden biriydi. Doğal olarak yola çıkarken aklımda ‘Şehirde ne ile karşılaşacağım?’ sorusu vardı. 3 günlük tanıtım gezisi boyunca beni en çok mutlu eden konu, depremin yaralarını hızla sarmayı sürdüren kentte hem ekonomik hem de sosyal hayatın giderek normalleşen görüntüsü oldu.
Eshâb-ı Kehf Külliyesi ve mağarası
Kurtuluş Savaşı'nda yazdığı destanlarla ‘kahraman’ unvanını alan kadim şehri gezmeye tarihi Hititlere uzanan Afşin ilçesindeki Eshâb-ı Kehf Külliyesi ve Mağarası’ndan başladık. Hem ruhani hem de tarihi bu mekân, Pagan kültürden Hıristiyanlığa, oradan da Müslümanlığa uzanan anlatıya göre; ‘yedi uyurlar’ ve yanlarındaki Kıtmir adlı köpeğin 309 yıl boyunca uyuduğu bir mağara. Mağaranın üzerinde ise 466 yılında Roma İmparatoru II. Theodosius'un inşa ettirdiği İsa Mescidi adlı kilisenin yerinde şimdi 13. yüzyıldan itibaren inşa edilmiş Külliye yer alıyor. 2015’ten beri UNESCO Dünya Miras Geçici Listesi'ndeki yapı, ayrıca 6 Şubat depremlerinde hasar almayan tarihi yapılardan biri.
‘Dikkat geyik çıkabilir’ uyarısının gerçeğe dönüşme ihtimalinin en yüksek olduğu, 1350 rakımdaki Kahramanmaraş’ın zirvesindeki yaylalarından biri Başkonuş… Yaylaya doğru çıkılan her virajda manzara giderek güzelleşirken, ağaç ve bitki çeşitliliği de bir o kadar artıyor. 1987’de geyik üretme istasyonu olarak kurulan Başkonuş Yaylası, doğa tutkunu misafirlerinin yanı sıra şimdi sadece bakıma muhtaç Albino cinsi geyikleri ağırlıyor. Göçmen kuşların yuvası köknar, sedir, meşe ve ardıç ağaçlarının arasında 78 çeşit endemik bitkiyle bezeli saklı cennet, konuklarına binicilik, yürüyüş, ATV turu ve doğada yaşama dair ne varsa hepsini sunuyor.
Tekne turuyla başladığımız gezinin ikinci gününde üzerinde alabalık üretim tesisleri bulunan Menzelet Baraj gölünden heyecan dolu bir tepeye ilerliyoruz. Gölden 160 metre yükseklikteki Ali Kayası Cam Terası’na ilk adımı atmak zor olsa da muhteşem manzarayla bütünleşmek ve orayı fotoğraflayabilmenin keyfine varmak paha biçilmez.
Yolu Maraş’a düşenler, meşhur Tirşik çorbasını, Maraş tarhanasını, acıdan acı biberlerini ve dondurmasını denemeden gidemez belki ama Mürüvvet Alpaslan Nazlı’nın kurduğu ‘Gastro Maraş Mürüvvet’in Mutfak Akademisi’ne de uğramayı unutmasınlar.
Son günün adı ‘umut’ oldu
Şehir merkezinde geçirdiğimiz son günün adı ‘umut’ oldu. O büyük felaketin izlerini hızlıca silmek ve üzerindeki toz bulutunu dağıtmak için var gücüyle çalışan kent, Anadolu'nun kadim mirasını konuklarıyla paylaşmak için can atıyor adeta. En güzel kanıtı da tarihi çarşısı Suk-ı Maraş’ta bin bir çeşit baharatın renk cümbüşüne karışan dövme dondurmacıların çan sesleriydi. Sözün özü… İpek Yolu’nun bir parçası olan şehir, eskisi gibi zenginliklerini dünyanın geri kalanıyla paylaşmanın gayretinde.